16 Mart 2014 Pazar

Come on give me a break


Beşiktaş bu sezonki tüm olumsuzluklara rağmen başarılı sayılabilecek performans sergiliyor. Puan durumundaki yerinin yanında Eskişehir maçında ‘öze dönüşün’ sinyallerini vermesi bu anlamda umut verici. Bu anlamda Bilic’in söylediği bu sözler milat sayılabilir.

Beşiktaş  yıldız futbolcuya, paralı başkanlara alışık bir camia olmadı hiçbir zaman. Demiroren döneminde sorumsuzca yapılan transferler sonrası takımın ve taraftarın DNA’sı değişti, kimyası bozuldu. Hatırlayalım Demirören ve sonrasındaki takımın yapısını, taraftarın profilini. Takım yıldız futbolcular (Querasma,Fernandes, Sımao vs.) ve diğerleri olarak ayrılmış durumdaydı. Takım duygusundan uzak, yıldızların etrafında dönen bir yapıdaydı Beşiktaş. Taraftarın aşık olduğu kaybetmeyi sevmeyen, savaşçı takım yerini bireysellik üzerine kurulu savruk bir takım haline gelmişti. İzleyenler hatırlar Quaresma’nın arkasını toplayan Fabıan Ernst, maçın birinde Quaresma’nın sürekli top kayıplarının ardından iki elini yana açıp isyan etmiş ve hatta koşmayı bırakmıştı o savaşçı ruh.
Savaşçı ruhunu kaybeden futbolcular değildi bu anlamda. Yıllardır dillere destan olan, 90 dakika boyunca susmayan, hep bir ağızdan tezahüratlar söyleyen ölüyü dirilten o büyük Beşiktaş taraftarı da yoktu artık. Demirören sonrası travma yaşayan taraftar takıma bırakın destek olmayı köstek oluyordu. Bütünlük içerisinde hareket eden taraftar yerine kendi arasında kavga eden taraftar gelmişti.  Takımın yıldız oyuncularının her yaptığı hareket  alkış kıyamet, takımın mücadeleci gücü olan Xeli, Ersan gibi oyuncaların hataları sonrası yuhh.. Hatta bu oyuncular artık ikinci lig topçusu ne işi var Beşiktaş’ta diye eleştiriliyordu. Daha düne kadar her mağlubiyet sonrası taraftar Quaresma diye inletmiyor muydu stadı.
Demirören sonrası bu travmanın atlatılması, devralınan borç yükünden daha da ağırdı. Neyse ki bu travmanın yavaş yavaş atlatıldığı görülmekte. Öze dönmekten kastım da budur. Kendinden Beşiktaşlılıktan, Beşiktaşlılık ruhundan uzaklaşan takımın ve taraftarın eskiyi anımsatan özellikler göstermesidir. Eskişehir maçındaki takımın ve taraftarın görüntüsü bunu kanıtlar nitelikte. Takım savaşan, son dakikaya kadar mücadele eden takım gibi takım olmuştu. Kimse bireysel oynamıyor herkes birbirinin açığını kapatıyor. Eskisi gibi ayrımcılık yok takımda müthiş bir arkadaşlık ortamı var. Maçın son dakikalarında Holosko’nun şutu sonrası Töre ile küçük bir tartışma yaşadılar fark ettiyseniz. Peki, iki dakika sonra Gökhan Töre’nin şutu sonrası onu ilk kutlayan kimdi bir bakın. Takım bütünlük içerisinde hareket ediyor. Bunun yanında taraftar da artık asli görevine geri döndü. Takıma zor şartlarda bile destek olmaya gelmişler bir an olsun susmuyorlardı. Hele ikinci lig topçusu yakıştırması yaptıkları Ersan ile gölün ardından tribünde bütünleşmeleri gerçek Beşiktaşlılığı gösterdi herkese.
Bunun yanında Slaven Bilic’e ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Göreve başladığından bu yana savaşçı ruhundan uzak olduğu konusunda sürekli eleştirilen Bilic şimdi bambaşka bir görüntüye büründü. Gerçek kimliğini göstermeye başladı ve bu kimliğini de takıma yansıttığı belli. Özellikle maç sonu Marcus Merk’e verdiği tarihi ayar onun da Beşiktaşlılık ruhunu gözler önüne serdi. Gerek siyasi, gerekse ekonomik çıkarlar uğruna üç maymunu oynayan yöneticilere nispet yaparcasına vermişti o tepkiyi. Umarım Beşiktaş bu yakalanan ruhu bir daha kaybetmez. Burası Beşiktaş alayına gider…
Kader Gültekin sizler için yazdı...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder