Beşiktaş bu sezonki tüm olumsuzluklara rağmen başarılı
sayılabilecek performans sergiliyor. Puan durumundaki yerinin yanında Eskişehir
maçında ‘öze dönüşün’ sinyallerini vermesi bu anlamda umut verici. Bu anlamda
Bilic’in söylediği bu sözler milat sayılabilir.
Beşiktaş yıldız futbolcuya,
paralı başkanlara alışık bir camia olmadı hiçbir zaman. Demiroren döneminde
sorumsuzca yapılan transferler sonrası takımın ve taraftarın DNA’sı değişti,
kimyası bozuldu. Hatırlayalım Demirören ve sonrasındaki takımın yapısını,
taraftarın profilini. Takım yıldız futbolcular (Querasma,Fernandes, Sımao vs.)
ve diğerleri olarak ayrılmış durumdaydı. Takım duygusundan uzak, yıldızların
etrafında dönen bir yapıdaydı Beşiktaş. Taraftarın aşık olduğu kaybetmeyi
sevmeyen, savaşçı takım yerini bireysellik üzerine kurulu savruk bir takım
haline gelmişti. İzleyenler hatırlar Quaresma’nın arkasını toplayan Fabıan
Ernst, maçın birinde Quaresma’nın sürekli top kayıplarının ardından iki elini
yana açıp isyan etmiş ve hatta koşmayı bırakmıştı o savaşçı ruh.
Savaşçı ruhunu kaybeden futbolcular değildi bu anlamda.
Yıllardır dillere destan olan, 90 dakika boyunca susmayan, hep bir ağızdan tezahüratlar
söyleyen ölüyü dirilten o büyük Beşiktaş taraftarı da yoktu artık. Demirören
sonrası travma yaşayan taraftar takıma bırakın destek olmayı köstek oluyordu.
Bütünlük içerisinde hareket eden taraftar yerine kendi arasında kavga eden
taraftar gelmişti. Takımın yıldız
oyuncularının her yaptığı hareket alkış kıyamet,
takımın mücadeleci gücü olan Xeli, Ersan gibi oyuncaların hataları sonrası
yuhh.. Hatta bu oyuncular artık ikinci lig topçusu ne işi var Beşiktaş’ta diye
eleştiriliyordu. Daha düne kadar her mağlubiyet sonrası taraftar Quaresma diye
inletmiyor muydu stadı.
Demirören sonrası bu travmanın atlatılması, devralınan borç
yükünden daha da ağırdı. Neyse ki bu travmanın yavaş yavaş atlatıldığı
görülmekte. Öze dönmekten kastım da budur. Kendinden Beşiktaşlılıktan,
Beşiktaşlılık ruhundan uzaklaşan takımın ve taraftarın eskiyi anımsatan
özellikler göstermesidir. Eskişehir maçındaki takımın ve taraftarın görüntüsü
bunu kanıtlar nitelikte. Takım savaşan, son dakikaya kadar mücadele eden takım
gibi takım olmuştu. Kimse bireysel oynamıyor herkes birbirinin açığını
kapatıyor. Eskisi gibi ayrımcılık yok takımda müthiş bir arkadaşlık ortamı var.
Maçın son dakikalarında Holosko’nun şutu sonrası Töre ile küçük bir tartışma
yaşadılar fark ettiyseniz. Peki, iki dakika sonra Gökhan Töre’nin şutu sonrası
onu ilk kutlayan kimdi bir bakın. Takım bütünlük içerisinde hareket ediyor.
Bunun yanında taraftar da artık asli görevine geri döndü. Takıma zor şartlarda
bile destek olmaya gelmişler bir an olsun susmuyorlardı. Hele ikinci lig
topçusu yakıştırması yaptıkları Ersan ile gölün ardından tribünde
bütünleşmeleri gerçek Beşiktaşlılığı gösterdi herkese.
Bunun yanında Slaven Bilic’e ayrı bir paragraf açmak
istiyorum. Göreve başladığından bu yana savaşçı ruhundan uzak olduğu konusunda
sürekli eleştirilen Bilic şimdi bambaşka bir görüntüye büründü. Gerçek
kimliğini göstermeye başladı ve bu kimliğini de takıma yansıttığı belli.
Özellikle maç sonu Marcus Merk’e verdiği tarihi ayar onun da Beşiktaşlılık
ruhunu gözler önüne serdi. Gerek siyasi, gerekse ekonomik çıkarlar uğruna üç
maymunu oynayan yöneticilere nispet yaparcasına vermişti o tepkiyi. Umarım
Beşiktaş bu yakalanan ruhu bir daha kaybetmez. Burası Beşiktaş alayına gider…
Kader Gültekin sizler için yazdı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder